Antalya Altın Portakal Film Festivali’nden “En İyi Film” Ödülü ile Dönen “Mukadderat”ı Yönetmeni Nadim Güç ile Konuştuk

Antalya Altın Portakal Film Festivali’nden “En İyi Film” Ödülü ile Dönen “Mukadderat”ı Yönetmeni Nadim Güç ile Konuştuk

Ekim 17, 2024

48 Okunma

"Mukadderat" 29 Kasım'da sinemalarda..

61. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde yarışan 12 film arasından “En İyi Film” ödülünü alan Mukadderat’ı, filmin yönetmeni Nadim Güç ile konuştuk. Başrollerinde Nur Sürer, Osman Sonant ve Aslıhan Gürbüz’ün yer aldığı film, aynı zamanda Nur Sürer’e de En İyi Kadın Oyuncu ödülünü kazandırdı. Antalya’nın ardından, Ankara Film Festivali’nde de yarışacak olan film, 29 Kasım’da sinemalarda yer alacak. Filmin yönetmeni Nadim Güç ve Beyazperde Genel Yayın Yönetmeni Hande Kara, Antalya’da bir araya geldi ve filmi konuştu.

*Röportaj ödül töreni öncesinde yapılmıştır.

Hande Kara: Öncelikle filmi çok beğendiğimi söyleyerek başlamak isterim. Bu ilk uzun metraj filminiz ancak sizi tabii ki dizilerden tanıyoruz. Şimdiye kadar hep kadın hikayeleri üstüne çalışmışsınız; Camdaki Kız, Anne, Kadın… O hikayeleri seviyorsunuz sanırım ve yine tercihiniz bir kadın hikayesi olmuş.

Nadim Güç: Evet çok seviyorum ama bunu tercih ederken özellikle kadın hikayesi gelsin bana gibi bir şeyim olmuyor, gerçekten birçok hikaye arasından hep onlar benim kendi içimde yarışım. ‘Ya bununla yapabilirim, bununla kendime meydan okuyabilirim’ gibi hikayeler çıkıyor. Bir de kadın hikayelerinde daha ince bir nokta oluyor ve o ince noktayı bir erkek olarak anlatmak daha zor oluyor, daha zor geliyor bana. O zora doğru koşmak da benim sevdiğim bir şey.

Challenge’ı seviyoruz…

Nadim Güç: Evet, kendi içimde zora doğru koşmak da her zaman sevdiğim bir şeydi. Bir de gerçekten kadın hikayelerinde biraz zearafet görüyorum. Gerçek hayatta kadınların ortama girdikten sonra zarafet dağıttıkları gibi, biraz daha zarafet görüyorum, bir de çok az olduğunu düşünüyorum. Çok az olduğunu düşündüğüm için de bu hikayelerin çok doğru, çok net ve insanlara çok sıcak aktarılması gerektiğini düşünüyorum ve onu başardığımı da düşünüyorum kısmen, televizyon dizilerinden beri. Bu iş de biraz öyleydi.

Hande Kara: Genelde film Yeşilçamvari bulunuyor, eleştirmen arkadaşlarım arasında da o şekilde düşünenler var. O yüzden o sıcaklık direkt geçiyor zaten hikayeden.

Nadim Güç: O özellikle tercih ettiğim bir şey… Bu arada tercih ettiğim ve özlediğim de bir şey. Ben hala oturup geçmişte yaptığımız o iyi işleri izliyorum. Atıf Yılmaz’ları, Zeki Ökten’leri izliyorum ve onları çok özlüyorum aslında. İzlerken neye hasret duyduğumu bilmiyorum. Onların film çektiği zamanlarda ben daha çok küçüktüm, daha sonraları izledim ama hep böyle oralar bana daha sıcak gibi geliyor, o insan ilişkileri daha sıcak gibi geliyor. Aslında bunu gerçek hayatta da kaybetmek üzereyiz ama ben gerçek hayatta da hayalini kurmak istiyorum. Mesela ben hala fotoğraf çekmeye Eminönü’nde hanlara gidiyorum. Hanların o çay ocaklarında çay içmeye çalışıyorum, o merdiven altındaki çay ocaklarında. Memleketim Malatya’ya gittiğimde ya da Anadolu’nun bir kasabasına gittiğimde bir kahvehanede oturmayı çok seviyorum çünkü oralarda nostaljik bir durum var. Ben 83 doğumluyum ve çocukluğumun geçtiği 90’lara özlemle ilgili olabilir biraz, öyle şeyler görmek istiyorum, kameramı da hep öyle şeylere yönlendirmek istiyorum. O yüzden de Yeşilçam’ın iyi filmlerinin o tadını yakalamayı çok istedim. Bunu seyirciden duymak benim isteğimdi ve seyirciden de bunun karşılığını almak müthiş bir şey.

Hande Kara: Fotoğrafçı yönünüzün yönetmenliğinize mutlaka büyük artıları vardır, sizce neler bunlar?

Fotoğrafçılığı ben gerçekten kendim için yapıyorum. Şu ana kadar bir sergi açmışlığım ya da ben bir fotoğraf sanatçısıyım buyurun bu da benim eserim diye, şu ana kadar yapmadım ama hep çekmeye devam ediyorum. Bunun şöyle büyük bir katkısı var, ben bir hikaye anlatıcısıyım, fotoğraf bir üst zorlukta benim için hikaye anlatmada ve ben orada, tek bir karede hikaye anlatmanın yollarını arıyorum. Bunu çok iyi yapan fotoğrafçıların fotoğraflarına bakıyorum. Benim günlerce bir ekiple yarattığım bir hikayeyi, tek bir karede göstermeleri bana ütopik ve inanılmaz geliyor. O yüzden fotoğrafta da ben aslında hikaye anlatmanın peşinden koşuyorum. Bu yüzden çok katkısı var, kendimle kalmanın bir de tek başıma yaparım onu, birileriyle fotoğraf çekmeye çıkmam. Kendimle yürümeyi de çok severim, kendimle kalmanın fırsatını kollarım, fotoğraf biraz öyle geliyor bana.

Yorum Alanı