Kasım 19, 2024
14 Okunma
Gizem Ertürk, 35. Ankara Film Festivali izlenimlerini aktarıyor...
35. Ankara Film Festivali, açılışına saatler kala emektar başkanı İnci Demirkol’un vefat haberiyle derinden sarsıldı. İnci Demirkol’un eşi, aynı zamanda Dünya Kitle İletişim Vakfı Başkanı İrfan Demirkol ve ekibi çok zor bir karar vererek festivale devam kararı aldılar. Hiç şüphe yok ki İnci Demirkol da öyle isterdi. Festivali son 3 gün takip edebildiğimiz için özellikle kapanıştaki hüzünlü atmosferi yakından hissedebildik. Kapanıştaki konuşmalarda hüzün, müteşekkirlik ve umut temaları yoğun şekilde hissedildi.
Biliyorsunuz, geçtiğimiz sene Antalya Film Festivali’nin yaşanan sansür krizi nedeniyle iptal edilmesinin ardından Ankara Film Festivali’nden çekilen filmler çok tepki çekmişti. 35 yıldır bir avuç sinema sevdalısının emekleriyle her türlü baskı ve sansüre karşı ayakta durmaya çalışan bir festivale tam da böyle bir zamanında sektör profesyonellerinin destek olması gerekirken yok olması kolay hazmedilebilir bir şey değil bana kalırsa…
Ankara Film Festivali, bu şartta da devam kararı kalmış, seçkide kalan filmlerle yoluna devam etmişti. Büyük resme baktığımızda ülkenin iki kıymetli festivalinin de ne denli yara aldığını uzun vadede yaşayarak görmüş olduk. Özellikle Antalya’nın bu seneki zayıf seçkisi ve finalde Tunca Arslan’ın talihsiz çıkışı ağızlarda kekremsi bir tat bıraktı.
Ankara Film Festivali’nin basın takipleri 3 gün ile sınırlı olduğu için festival atmosferini tam olarak yaşayamıyoruz ancak yılın son festivali olduğu için çoğu filmi yıl boyunca başka festivallerde zaten görmüş oluyoruz.
Festivalin Büyük Kuşatma, Döngü, Fidan, Gecenin Kıyısı, Gülizar, Hakkı, Hemme’nin Öldüğü Günlerden Biri, Köpekle Kurt Arasında, Mukadderat ve Ölü Mevsim’den oluşan 10 filmlik seçkisi yıl boyu gerçekleşen festivallerin de en iyi seçkilerinden biri olarak ön plana çıktı.
“Belgeselciler kıskanmasın”
Ayrıca ödül töreninde kısa filmlerin de çok başarılı olduğu, seçkide yarışan filmlerinin yönetmenlerinde cinsiyet eşitliği olduğu ve seyirciden de uzun metrajlar karar ilgi gördüğünün altı çizildi. İrfan Demirkol bu durumu “belgeselciler kıskanmasın” diyerek tatlı bir göndermeyle ifade etti.
Gelelim ödüllere, öncelikle festival başkanı Onur Saylak ve ekibinin oldukça hakkaniyetli kararlar aldığını söylemek gerekir.
“Kadınlar, çocuklar, bebekler ölüyorken ödülleri çok da kafanıza takmayın”
Saylak’ın ödüller açıklanmadan önceki konuşması da dikkat çekiciydi. Yanı başımızdaki savaşa, ülkedeki kadın, çocuk ve bebek kıyımına vurgu yaptı ve özetle bu kadar kötülük varken ödül almışız almamışız çok da önemi yok daha büyük dertler var, dedi.
Açıkçası böyle bir ortamda sahneye çıkan hem kadın hem de erkeklerden gündeme dair daha gür ses çıkarmalarını görmek isterdim. Eskiden Ankara bu konuda daha öncü olurdu. Ancak artık bıkkınlık mı, hiçbir şeyin değişmeyeceği duygusu mu bilemiyorum sesler daha kısıktı.
“Zor bir ülkede cebelleşiyoruz”
Bu noktada Ölü Mevsim’deki performansıyla En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu Ödülü’ne layık görülen Ece Yaşar’ın “Genç bir oyuncu olarak ben ve akranlarım zor bir ülkede cebelleşiyoruz” demesi ve ödülünü her şeye rağmen umut adına aldığını söylemesi kıymetliydi.
“Filmini çekemeyen sinemacılara…”
Mahmut Tali Öngören En İyi İlk Film Ödülü sahibi Ölü Mevsim’in yönetmeni Doğuş Algün ödülünü yıllarca senaryosunu çekmecelerde, bilgisayar dosyalarında tutup bir türlü çekme şansı bulamayan akranlarına adadı.
Festivalin en çok mutlu eden ödüllerinden ikisi ise En İyi Kadın ve Erkek Oyuncu Ödülleri’ne giden seçimlerdi. 84 yaşındaki Alp Öyken’in muazzam performansının ödülle taçlandırılması ve Nur Sürer’in Mukadderat rüzgarından bugüne dek pek görülmeyen Döngü’nün başarılı oyuncusu Serpil Gül’ün sessiz ve derinden performansının ödüle layık görülmesi mutluluk vericiydi.
“Bastırın kızlar”
1968 yılında kızlar tarafından kurulan Türkiye’nin kadınlar oluşan ilk topluluğu Eroğlu Kızlar Orkestrası’nın VEKAM Ödülü’ne sahip olması ve şu an 70’li yaşlarının süren kızların yeniden sahneye çıkmak için duydukları heyecanı dile getirmesi kalbimizi ısıtan anlardan oldu.
En İyi Film Ödülü ise tıpkı Adana Altın Koza’da olduğu gibi Hemme’nin Öldüğü Günlerden birine verildi.
En İyi Film Ödülü İnci Demirkol adına verilecek
Ayrıca bundan sonra En İyi Film Ödülü’nün İnci Demirkol’un adına verileceği açıklandı.
Sonuç olarak Ankara Film Festivali her yıl olduğu gibi gösterişten uzak ama güçlü seçkisiyle sinemanın ön planda olduğu bir haftayı müdavimlerine yaşatmayı başardı. İnci Demirkol’un kaybıyla bir yanı çok hüzünlü ancak festivali ona layık bir şekilde devam ettirmenin gururuyla da gelecek seneler için umutlu bir tablo çizdi.
Dileğim, önümüzdeki senelerde festivali daha uzun soluklu takip etme fırsatı bularak kısa, belgesel ve yabancı filmler ile de daha çok buluşup kaynaşma, söyleşme fırsatı yakalamamız…
İyiki sinema var, bu karanlık günlerde bize yola devam etme gücü veren…
Yılın son festival yazısını yazarken 2025’te daha bağımsız, açık görüşlü ve tüm renkleri kucaklayan, sansürcü zihniyetlerden tamamen kurtulduğumuz festivallerde buluşmayı umut ediyorum.
Gizem Ertürk