John F. Kennedy Havaalanı’ndan Manhattan’a gitmek için taksiye binen bir kadın, kendisini taksinin şoförüyle ilişkiler üzerine derin bir sohbetin içerisinde bulur.

Ölümcül bir kazadan sonra açık denizde mahsur kalan genç bir kadın ve iki arkadaşı, bir balıkçı teknesinin kaptanı tarafından kurtarılır. Ancak geminin ürpertici bir sırra ev sahipliği yaptığından habersizdirler.

TARKAN ‘Gümüş Eyer’, babası ALTAR’ın (Reha Yurdakul) ve Alan Beyi KOSTOK (Bilal İnci) ile mücadelesinden başlayarak yenilmez cengaverin çocukluğunu anlatır. ALTAR bir Hun kalesinin komutanı ve de ATTİLA’nın ona hediye ettiği Gümüş Eyer’in sahibidir. KOSTOK’un amacı ise hem Hunlar’dan kurtulmak hem de bu değerli eyeri ele geçirmektir.

Filmde, Tarkan’ın Sangam ülkesindeki altın kılıcı elde etmek için verdiği mücadele hikâye edilir. Hun İmparatoru Attila’nın Avrupa’ya açılmak için ardındaki Çin tehlikesinden kurtulması gerekmektedir. Bunun için Sangam ülkesini ele geçirmek lazımdır. Sangam ülkesinde bir tapınakta bulunan sihirli altın kılıca sahip olan ülkenin de sahibi olur. Tarkan, Attila’nın emriyle bu kılıcın peşine düşer. Öte yandan Çin İmparatoru Çu Çeng, Mançu kumandanlığında en yetenekli savaşçılarını kılıcı almaları için görevlendirir. Çin imparatoru olmak isteyen Wank Yu, Mançu ve adamlarını alt ederek Tarkan’la ganimeti kılıç olan bir savaşa girişir.

Filmde, Tarkan’ın Vikingler tarafından kaçırılan Yonca Hatun’u kurtarmaya çalışması konu edilir. Hun İmparatoru Atilla, Avrupa devletlerini tek tek fethetmeye başlar. Bu yüzden zayıflayan ülkeler İskandinavya’dan gelen Viking tehlikesine karşı savunmasız kalırlar. İyice güçlenen Vikingler, Atilla’nın kızı Yonca Hatun’u isteyen Çin İmparatoru’yla anlaşma yaparlar. Bunun üzerine, Hun kalesini kuşatarak Yonca Hatun’u esir alırlar. Tarkan, Yonca Hatun’u kurtarıp aynı zamanda intikam almak için Vikingler’in peşine düşecektir.

Filmde, efsanevi bir kılıcı bulmakla görevlendirilen bir akıncının hikâyesi konu edilir. Tarkan, Avrupa’ya korku salan Hun İmparatoru Attila’nın en büyük savaşçısıdır. İmparator, genç akıncısını, sahibini dünyanın hâkimi kılacak Mars’ın kılıcını getirmekle görevlendirir. Kılıcın yerini sadece Moro adında bir rahip bilmektedir. Yola çıkan Tarkan, Rahip Moro’yu arayan tek kişi olmadığını fark eder. Roma İmparatoru ve Vandal Kralı’nın savaşçıları da kılıcın peşindedir.

Olayların başlangıcı ATTİLA (Kamuran USLUER) ile Vandal Kralının kız kardeşi HONORİYA arasındaki büyük aşktır. ATTİLA sevdiği kadından ayrılmak zorunda kalır, ama ona madalyonunu verir. Yıllar geçer, madalyonu taşıyan bir haberci Attila’ya Honoriya’nın onunla görüşmek istediği haberini getirir. Attila, buluşma yerine tek başına gider, Honoriya’yı ve küçük oğlunu görür, ama Vandalların yeni kralıyla (Zeki Alasya), vezirin (Altan GÜNBAY) kurduğu bir tuzağa düşer.

Görme engelli Royce’un ailesine ulaşmak için gölde bir tekneye binmesi gerekmektedir. Bir kaptan ve kaptanın köpeği Chinook ile yola çıkan Royce, kaptanın bir anda rahatsızlanmasıyla gölün ortasında mahsur kalacaktır. Chinook, bir rehber köpek olarak Royce’u akıntılardan, tehlikeli kayalardan ve civardaki vahşi hayvanlardan korumaya çalışacaktır.

Spengler ailesi, hayaletleri bir sonraki seviyeye taşımak için çok gizli bir araştırma laboratuvarı geliştiren asıl Hayalet Avcıları ile ekip oluşturmak için her şeyin başladığı yere, ikonik New York City itfaiyesine geri döner. Ancak eski bir eserin keşfi şeytani bir gücü serbest bıraktığında evlerini korumak ve dünyayı ikinci bir Buzul Çağı’ndan kurtarmak için yeni ve eski Hayalet Avcıları güçlerini birleştirmelidir.

Özel kuvvetler mensubu bir komando, çok sevdiği babasının ölümüne ilişkin sorularına yanıt aramak için döndüğü memleketinde tehlikeli bir komployu ortaya çıkarır.

Napolyon kumandanlığındaki savaşlar zirve noktasındadır. Napolyon’un dünyanın hakimiyetini ele geçireceği korkusu en çok İngiltere’de hissedilmektedir.İngiliz hükümeti, Brezilya sahillerinde bulunan Yüzbaşı Aubrey(Russell Crowe) komutanlığındaki savaş gemisini, Fransızların Acheron adlı dev savaş gemisini yoketmekle görevlendirir. İki geminin ilkkarşılaşmasında İngiliz gemisi çok büyük hasar alır ve sis sayesinde batmaktan kurtulur. Fakat Yüzbaşı Aubrey, kendisinden çok daha hızlı olan ve güçlü silahlarla donatılmış Fransız gemisini takipte kararlıdır. Pasifik Okyanusunda devam eden takip uzadıkça, yaşam ve ölüm arasında gidip gelirler.

Ailesiyle birlikte Çorum’da yaşayan Sadık, binlerce yıllık bir aile geleneği olarak yoğurtçuluk yapmaktadır. Lezzeti ve şifasıyla bilinen yoğurtların sırrı, yoğurtları yapan ailenin en büyüğü olan Dede tarafından saklanır. Ancak bir yaz günü kar yağması her şeyi değiştirecektir. Efsaneye göre yaz günü kar yağarsa yoğurdun sırrı bir başkasına aktarılmalıdır aksi takdirde ailenin başına büyük bir felaket gelecektir. Dede bir an önce el vermek için Yoğurtçuoğlu ailesinin tüm üyelerini bir araya toplamak ister. İkiz kardeşler Sadık ve Özgür, yoğurdun sırrını öğrenebilmek için amansız bir mücadeleye girişir.

Eski bir New York’lu yazar olan Nick ve karısı “havalı kız” Amy. Beşinci evlilik yıl dönümlerinde Amy kaybolur ve evlilikleri bir gizeme dönüşür. Nick şüphe uyandırıcı davranışları yüzünden bir numaralı şüpheli olur. Amy, ölü ya da diri bulunmak üzere ilham arayışındaki dünyanın gözleri önünde medya çılgınlığının övülen malzemesi haline gelir. Nick ve Amy’nin bu romantik birlikteliği Amy’nin kaybolması ile simgesel bir Amerikalı suç hikayesine dönüşür. Amy’nin yok oluşu gizemli bir aynalı koridor haline gelir. Ortaya çıkan olaylar karışıklık ve şok etkisi yaratarak can alıcı soruları beraberinde getirir.

Film, annesinin cenazesi için New Jersey’de doğduğu kasabaya dönen, iş bulmakta zorlanan aktör Andrew’ün öyküsünü anlatıyor. Andrew eski arkadaşlarıyla karşılaşıyor, geçmişiyle yeniden bağlantı kuruyor, psikiyatrist babasının yazdığı ilaçları bırakıyor, sonunda onunla yüzleşiyor, biraz tuhaf ve rahatsız bir kız sayesinde yeniden hissetmeyi öğreniyor.

Fargo’, ‘O Brother, Where Art Thou?’ ve ‘Intolerable’’ın yaratıcılarından Amerika’lı gangsterlerin hayatına karmaşık ve görsel bir bakış geliyor. MILLER’S CROSSING’de rakip çeteler, katil galerileri ve tetikçiler yeralıyor. Leo (Albert Finney) İrlanda’lı bir gangster ve politik patrondur, güvendiği teğmeni ve danışmanı anti-kahraman Tom’un (Gabriel Byrne) yardımıyla bir Doğu şehrini yönetmektedir. Ama şehir üzerindeki kontrolleri, Johnny Casper (adında bir İtalyan patron ve acımasız yardımcısı Eddie Dane tarafından zorlanır.

Sezar’ın saltanatından yıllar sonra genç bir maymun, kendisine geçmişle ilgili öğretilen her şeyi sorgulamasına ve hem maymunlar hem de insanlar için geleceği tanımlayacak seçimler yapmasına yol açacak bir yolculuğa çıkar.

Bir soyguncu çetesi Paris’te kaosu kışkırtıp polisi küçük düşürdüğünde, İçişleri Bakanı soruşturmanın başında yeni bir kan ister: Alia Marsilya’lıdır, ateşli ve idare edilemez, Hugo ise Parislidir, okul birincisi ve titizdir.

Eski bir CIA ajanı, geçmişinden gizemli bir kadının yeniden ortaya çıkmasıyla tehlikeli bir dünyaya geri atılır. Artık acımasız bir katil ve haydut bir kara operasyon programı tarafından ifşa edilmiş ve hedef alınmıştır, geride bıraktığını düşündüğü becerilerine güvenmek zorundadır...