Yaşlı bir Amerikalı, Paris’teki apartman dairesinde Maria adında gizemli bir kadınla sıradışı ve isimsiz bir ilişki yaşamaya başlar. Ancak Maria’nın bir gece yıldız haline gelmesi, medyanın ilgisini ve skandalın gölgesini peşinde getirir. Sessiz başlayan hikâye, şöhretin gürültüsünde şekil değiştirir.

Alexander Hacke adındaki bir müzisyen, farklı kültürlerin müzikle nasıl kaynaştığını keşfetmek ve İstanbul'un benzersiz melodilerini kayda almak için, Türkçe bilmemesine rağmen bu şehre doğru yola çıkar. İstanbul'da klarnet ustası Selim Sesler’le karşılaşır ve aralarındaki iletişim, kelimelerden çok müzikle kurulmaya başlar. Bu müzikal etkileşim zamanla genişler; yolculuklarına birçok sanatçı eşlik eder ve birlikte İstanbul’un çok katmanlı müzikal yapısını gün yüzüne çıkarırlar. Tarzların çeşitliliği, onları ortak bir noktada buluşturur: İstanbul’un şarkısını yaratma arzusu.

1944 yılının 24 Ağustos gecesi, Paris’in geleceği General von Choltitz’in alacağı karara bağlıdır. Adolf Hitler’in talimatıyla şehri haritadan silmeye hazırlanan general, kentin çeşitli noktalarına patlayıcılar yerleştirir. Aynı saatlerde, İsveçli konsolos Raoul Nordling devreye girer ve diplomatik yollarla bu emre karşı durması için von Choltitz’i ikna etmeye çalışır. Böylece, Paris’i yıkımdan kurtarmak için zamana karşı amansız bir mücadele başlar.

Hikâye, eski bir KGB ajanı olan Viktor Petrovich’in gözünden anlatılıyor. Ronald Reagan henüz Hollywood’da aktörlük kariyerine devam ederken, Sovyetler’in dikkatini çekmeyi başarır ve bu noktadan sonra Petrovich’in yaşamı Reagan’la geri dönüşü olmayan bir şekilde kesişir. Tüm engellere ve zorluklara rağmen, Reagan sonunda Amerika Birleşik Devletleri’nin 40. başkanlık koltuğuna oturmayı başarır.

13. yüzyılda geçen hikayede, hafızasını kaybetmiş olan bir asker, Moğol ordusunun kasabasını yağmalamasının ardından, intikam yemini eder ve düşmanlarına karşı harekete geçer.

1971 yılı... Brezilya, askeri diktatörlüğün giderek baskısını artırdığı bir dönemden geçiyor. Rio de Janeiro’nun plajlarında hayat tüm güzelliğiyle akarken, o gün eski milletvekili Rubens Paiva askerler tarafından gözaltına alınıyor. Kısa süre sonra eşi Eunice de tutuklanıyor, ancak birkaç gün içinde serbest bırakılıyor. Ne var ki Rubens’in akıbeti hâlâ belirsizdir. Beş çocuğuyla baş başa kalan Eunice, ailesinin dağılmasının ardından hem bir avukat hem de bir aktivist olarak yaşamını yeniden kurmak zorunda kalıyor. Walter Salles, 2012’de çektiği "Yolda" filminden sonra ilk uzun metrajlı çalışmasıyla izleyiciyle buluşuyor. Film, Rubens’in oğlu Marcelo Rubens Paiva’nın kitabından uyarlandı. Yönetmen, “Bu hikaye beni derinden etkiledi çünkü aileyi yakından tanıyordum, çocuklarıyla arkadaşlık ediyordum.” diyerek filme olan kişisel bağını vurguluyor. "Hâlâ Buradayım", Brezilya’nın Oscar adayı olarak öne çıkıyor.

1939 yılının Ağustos ayında, Hitler'in ordusu hızla sınırları kapatırken, Almanya'da kiliselere hizmet eden 85 Amerikalı misyoner bulunuyordu. Alman ordusunun hazırlıkları yoğunlaştıkça, LDS misyonerlerinin güvenli bir yere tahliye edileceğine dair haberler yayılmaya başladı. Bu misyonerlerin kişisel günlüklerinden derlenen ilginç hikayeler, Tanrı'nın onları nasıl yönlendirdiğini, koruduğunu ve önlerine fırsatlar sunduğunu gösteren güçlü bir tanıklık niteliği taşıyor.

Son Rus Çarı II. Nikolay, halkının ihtiyaçlarına kayıtsız kaldığı gerekçesiyle tahtından indirilir ve ailesiyle beraber sürgüne yollanır.

Paranoik İmparator Tiberius’un ölümünden sonra, tahtın yeni sahibi olan varisi Caligula, imparatorluğu kanlı bir çılgınlık ve sefalet girdabına sürükler.

Hindistan’da ilan edilen Olağanüstü Hâl sürecini çarpıcı bir şekilde ele almakta olan bu eser, Indira Gandhi’nin liderliği altında artan siyasi baskıları ve bu baskıların toplumsal başkaldırıya nasıl evrildiğini derinlemesine analiz eder.

One Life, henüz yirmi dokuz yaşındayken İkinci Dünya Savaşı’nın başlamasından önce 669 çocuğun hayatlarını kurtaracak olan Nicholas George Winton’a ait ilham verici hikayeyi anlatıyor.

Gerçek olaylardan ilham alan hikâyede, Nazi işgali altındaki Doğu Avrupa ormanlarında hayatta kalmaya çalışan bir Yahudi çocuğunun olağanüstü mücadelesi anlatılıyor. Maxwell Smart’ın yaşadıklarından esinlenerek kaleme alınan bu yapım, unutulmaz bir hayatta kalma öyküsünü gözler önüne seriyor...

Danimarka’nın en ünlü seri katilinin gerçek öyküsünden esinlenen bu çarpıcı dram, Birinci Dünya Savaşı sonrası Kopenhag’ın kasvetli atmosferinde geçiyor. Genç fabrika işçisi Karoline, yoksulluğun pençesinde kıvranırken hamile kaldığında yolu, istenmeyen çocukları gizlice evlatlık veren bir örgütle kesişir. Bu karanlık dünyanın içine adım adım sürüklenen Karoline, sonunda hem vicdanını hem de insanlığını sarsacak bir çıkmazla yüzleşmek zorunda kalacaktır...

Qin devleti, Zhao ordusunun saldırısıyla karşı karşıya kaldığında, efsanevi General Ohki, işgalci ordulara karşı koymak için harekete geçer. Tarihi bir aksiyonun işlendiği bu destansı hikâyede, savaşın kaderini değiştirmek için verilen mücadele nefes kesici bir şekilde aktarılır.

1944’te, İtalyan Alpleri’ndeki dağ köyü Vermiglio’da, savaşın tehditkar seslerinin duyulduğu bir dönemdeyiz. Savaşın son yılında, uzaklardan gelen bir yabancı askerle, köydeki bir öğretmeninin kızı Lucia arasında bir çekim başlar ve bu ilişki evlilikle sonuçlanır. Tüm dünyayı sarsan trajedi son bulurken, bu aile de kendi trajedisiyle yüzleşecektir.

6888. Tabur, İkinci Dünya Savaşı sırasında denizaşırı göreve gönderilen, tamamen siyahi kadınlardan oluşan ilk ve tek birliğin hikâyesinden ilham alındı. Cinsiyetçilik, ırkçılık ve zorlu koşullara rağmen, bu cesur kadınlar ülkelerine onurla hizmet ederek engelleri aşmayı başardılar ve umut oldular.

Vatansever bir idealist olarak askeri okuldan mezun olan Yüzbaşı Mustafa Kemal, üniformasıyla gurur duyan bir Osmanlı subayıydı. Bu süreç içinde Osmanlı İmparatorluğu'nun yavaş yavaş içeriden çürümeye başladığını fark eder. Değişimin gerekli olduğu açıktır. Sürgün edilir, görevden uzaklaştırılır, engellenir, zorlanır. Ancak hiçbir engel Mustafa Kemal'in ilerlemesine mani olamayacaktır...

Yıl 1946. Yedi yaşındaki Amerigo Napoli'den ve annesi Antonietta'dan hiç ayrılmamıştır. Ama sokaklarda yoksulluk içinde geçen hayatı değişmek üzeredir. Bir "mutluluk trenine" binip kışı kuzeyde, genç bir kadın olan Derna'nın yanında geçirecektir. Amerigo, onun yanındayken hayatını sonsuza dek değiştirecek üzücü bir tercih yapması gerektiğinin bilincine varır. Yıllar sonra şu hakikati öğrenecektir: Seni seven biri seni alıkoymaz, bırakır...