16 yaşındaki Lilya, eski Sovyetler Birliği'nin kenar mahallelerinden birinde yaşam sürmektedir. Annesi tarafından terkedilen genç kız, baskıcı bir teyzenin yanında kalmaktadır. Kaçış yolunu ise arkadaşlarıyla vakit geçirerek buluyor. Andrei'ye aşık olup onu takip ederek İsveç'e gitmeye karar verir. Eski zor hayatından kurtulup o güzel ülkede yeni bir yaşam kurmayı hayal etmektedir. Fakat, hayat onu bir cinsel köleliğe doğru sürükleyecek ve dünyanın her yerinde yaşamın benzer olduğunu fark etmesini sağlayacaktır.

Edward Yang'ın 1999'daki Guling Jie Shaonian Sha Ren Shijian adlı eserinden bu yana en dikkat çekici ve belki de en başarılı filmi olan bu 2000 yapımı, modern Taipei’deki bir ailenin üç neslini bir düğün töreninden cenaze merasimine kadar izliyor. Üç saatten fazla süren film boyunca, hiçbir an gereksiz hissettirmiyor.Yang, bu sefer amatör aktörlerle çalışarak, önemli bir yazar ve yönetmen olan Wu Nien-jen'den ilham alıyor. Filmin orta yaşlardaki ana karakteri N. J. , başarısız bir bilgisayar şirketinin sahibidir ve 30 yıl önce terk ettiği bir kadınla (Su-Yun Ko) Tokyo'da gizli bir buluşma ayarlamak istemektedir. Diğer önemli karakterler arasında N. J. ’nin sekiz yaşındaki oğlu (Jonathan Chang), genç kızı (Kelly Lee), ruhsal problemlerle mücadele eden eşi (Elaine Jin), komada yatan kayınvalidesi (Ru-Yun Tang) ve maddi zorluklar yaşayan kayınbiraderi (Hsi-Sheng Chen) bulunuyor. Yang-Yang adındaki, insanlar arkasında görünmeyen nesnelerin fotoğraflarını çekmeye takıntılı olan oğlu, gerçeğin bir kısmının gözden kaçtığına inanıyor. Farklı bakış açıları ve derin duyguları bir araya getirirken, Yang’ın sunumu modern sinemanın en etkileyici aile portrelerinden birini sergiliyor.

Bir Brezilyalı baba, kızının Arjantinli ailesiyle tanıştığında, kendine denk bir rakip bulduğunu fark eder. Bariloche’ye yapılan aile gezisi ise, iki ülke arasında kıvılcım saçan eğlenceli bir rekabetin sahnesine dönüşür. Kültürel farklılıklar, milli gururlar ve aile bağları iç içe geçerken, bu neşeli yolculuk hem kahkahalara hem de sıcak anlara ev sahipliği yapar.

"Hiç kimse isteyerek terk etmez köyünü," diyor Antonio, koltuğuna oturmuş geçmişini düşünerek. Sardinya’dan ayrılıp Belçika’ya göç ettiğinde, kendini bir kömür madeninde adeta diri diri gömmüş. Göç ettiği bu yeni ülkeye, her zaman saygıyla bahsettiği Belçika’ya sekiz çocuk vermiş – kendi deyimiyle, “sekiz iyi Belçikalı.”Belgeselci Patric Jean, Avrupa’yı kat ettiği yolculuğunda Antonio gibi birçok insanla tanışıyor. Bu yolculuk, samimi karşılaşmalar ve yürek burkan hikâyelerle dolu. Göç edenler, neden yola çıktıklarını anlatıyorlar; geride bıraktıkları evlerini, dostlarını, ailelerini… Kimi gözyaşlarıyla, kimi kahkahalar eşliğinde.Kamerasını omzuna alan yönetmen, belgeselini Berlin’de başlatıyor. Bir zamanlar kıtayı ikiye bölen ve bugün turistlerin ilgisini çeken duvarın kalıntılarıyla… Ve Ceuta’da tamamlıyor – dikenli tellerle çevrili, hâlâ kaçak göçmenlerin hayatını kaybettiği, demir parmaklıkların üzerine saplandığı bir başka duvarla. Hayatta kalmayı başaranlar ise çoğu zaman hiçbir yiyecek ya da su verilmeden Fas çölüne geri bırakılıyor.Yolculuk boyunca trenle, gemiyle ya da arabayla yapılan geçişler, Amerikalı caz piyanisti Tom McClung’un bestelediği özgün müzikle eşlik ediliyor. Bu müzik, anlatılan acı hikâyeleri küçümsemeden, karakterlerin geçmişlerine duydukları özlemi ve yeni hayatlarına dair burukluklarını derinleştiriyor. Patric Jean’in bu filminde, göç yalnızca fiziksel bir hareket değil; aynı zamanda kimliğe, aidiyete ve insana dair güçlü bir sorgulama.

Bir meteor yağmuru Dünya'ya çarptığında, uzay istasyonunda çalışan bir baba, on beş yaşındaki kızını kurtarabilmek için sadece uydu telefonlarıyla kameraları kullanır.

Telefonlar çalmadan önce sesleri duyabilen ve çiçeklerle harika şeyler yapan olağanüstü bir kadın olan Daisy Gamble, nişanlısı Warren’ı sevindirmek için sigarayı bırakmaya karar verir. Bu amacına ulaşmak için bir hipnoz uzmanına gider. Ancak hipnoz esnasında, uzmanının geçmiş yaşamlarına ve farklı kimliklere geçiş yapabildiğini anlar ve bu durum onu, o kimliklerden birine âşık olma yoluna iter.

Ölmeye yaklaşmış bir anne, hayatını kaybettikten sonra dört çocuğunu bir araya getirecek yeni bir aile oluşturmak için çaba gösteriyor.

Bir grup aşırı aktivist, büyük bir enerji şirketinin yılsonu gala etkinliğini ele geçirir ve 300 kişiyi rehin alır. Şehirdeki gökdelenlerden birinin en üst katında düzenlenen bu görkemli etkinlik, birkaç dakika içinde bir kabusa dönüşür. Aktivistler, çevre felaketlerine sebep olduklarına inandıkları şirkete ait yöneticilere ve davetlilere seslerini duyurmak amacıyla yönelirken, içerideki bireylerin zamanı hızla azalıyor.Fakat beklenmedik bir kişi vardır: Eski bir asker olan genç kadın, hayatını bir gökdelenin dış yüzeyini temizleyerek sürdürüyor. O gece, binanın dış kısmında temizlik yaparken olaylar patlak verir. 50 kat yukarıda, güvenlik ipine bağlı bir şekilde camların dışında asılı kalan kadın, içerideki küçük kardeşinin rehin alındığını öğrenince harekete geçer.Zamanla yarıştığı bu zorlu görevde, askeri geçmişi, stratejik zekası ve çevikliğiyle tek başına büyük bir tehlikeyle karşı karşıya kalır. Güvenlik sistemlerini geçmek, dış cepheden içeri girmek, patlayıcılardan kaçınmak ve silahlı eylemcilerle mücadele etmek zorundadır. Tüm bunları gerçekleştirirken hem masumları koruma çabası içindedir hem de geçmişiyle yüzleşmek durumunda kalır.Tempolu aksiyon, duygusal bağlar ve modern şehir yaşamının stresiyle harmanlanan bu film, kahramanlığın bazen en yüksekte asılı bir kişi tarafından şekillendiğini ortaya koyuyor.

İkinci Dünya Savaşı gazisi, Kuzey İrlanda'daki bir huzurevinden ayrılarak D-Day'in 75. yıldönümü için Fransa'ya zorlu ama motive edici bir yolculuk yapar ve geçmişiyle yüzleşme kararlılığını elde eder.

19. yüzyıl New York'un elit kesiminde, genç bir avukat, eşiyle ilişkisini sonlandırmış ve kız kardeşinin çocuğuyla nişanlı bir kadına aşık olur.

Oslo'da yaşanan sıcak bir yaz gününde şehir ilginç elektrik olaylarının ortasında kalır ve ölüler esrarengiz bir şekilde uyanmaktadır. Ölen sevdikleriyle karşı karşıya kalan üç aile kargaşa içindedir. Sevdiklerinin gerçekten geri dönüp dönmediklerini ve bu dirilişin ne anlama geldiğini anlamaya çalışıyorlardır.

Tim ve Olivia, apartmanlarının çevresinde gizemli bir tuğla duvar belirdiğinde, hayatta kalmak için dikkatli komşularıyla bir araya gelmek durumunda kalırlar.

İki genç kızın kaybolmasının ardından, aceleci bir genç polis memuru olan Paul Chartier, "Maldoror" adlı birime atanmıştır. Bu gizli ekip, tehlikeli bir cinsel suçlu üzerinde izleme yapmak amacıyla kurulmuştur. Fakat operasyon beklenildiği şekilde yürümediğinde, hukuk sisteminin eksikliklerinden bıkan Chartier, suçluları kendi başına yakalamak için bir av sürecine girer.

2015 yapımı S.S. Rajamouli yönetmenliğindeki Baahubali: Başlangıç filmi Aksiyon-Dram-Fantastik-Macera türündedir. బాహుబలి:ద బిగినింగ్ filmini izle ve yorumla. 8.3 puanına sahip olan film ilk olarak izlesene.film'de sizlerle. İyi seyirler.

2017 yapımı Sanjay Gupta yönetmenliğindeki Kaabil filmi Aksiyon-Dram-Gerilim türündedir. काबिल filmini izle ve yorumla. 7.2 puanına sahip olan film ilk olarak izlesene.film'de sizlerle. İyi seyirler.

2008 yapımı Amardeep Kaleka yönetmenliğindeki Bebek Mavisi filmi Dram-Gerilim-Korku türündedir. Baby Blues filmini izle ve yorumla. 5.8 puanına sahip olan film ilk olarak izlesene.film'de sizlerle. İyi seyirler.

2019 yapımı Ingo Vollkammer yönetmenliğindeki American Exit filmi Dram türündedir. American Exit filmini izle ve yorumla. 4.8 puanına sahip olan film ilk olarak izlesene.film'de sizlerle. İyi seyirler.

2017 yapımı Philippe Gagnon yönetmenliğindeki Öldüren Sırlar filmi Dram-Gerilim-Gizem-Suç türündedir. Sometimes the Good Kill filmini izle ve yorumla. 5.2 puanına sahip olan film ilk olarak izlesene.film'de sizlerle. İyi seyirler.